3 Ocak 2019 Perşembe

Bir Ortadoğu Fotoğrafı - Wajib

wajib, wajeb, düğün davetiyesi, iksv,
2018 benim için bol filmli bir yıl oldu. Yeni yıla başlarken de 2018'de izlediğim son filmin bende bıraktığı izlere ve düşüncelere dair bir şeyler yazmak istedim. Filmi Konya'ya gitmek üzere valiz hazırlığı yaparken ütü esnasında boş olmayayım diye film bakarken buldum. İlginç bir şekilde, afişini görür görmez izlemek istedim Wajib'i. Kısa bir araştırma yapınca Wajib'i 2018 İstanbul Film Festivali öncesinde listeme eklediğimi, daha sonra film ekibi ((İstanbul Film Festivali'nin İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın fonladığı bir kuruluş tarafından desteklenmesi ve o süreçte İsrail'in Gazze'de Büyük Dönüş Yürüyüşü'ne (Great March of Return - مسیرة العودة الكبري )) katılan sivil halka gerçek mermilerle ateş açması ve çok sayıda yaralı ve şehitlerin olması sebebiyle)) İstanbul programlarını iptal ettiği için -kendi adıma protestolarına katkıda bulunmak adına- filme gösterime girmesine rağmen gitmediğimi hatırladım. Bu bakımdan filmi merakla açtım ve keyifle izleyip bitirdim.


Filmin yönetmeni Filistinli yönetmen-senarist Annemarie Jacir. Daha önceki filmlerini -maalesef- izlemediğim için genel bir yorum yapamayacağım ama Wajib'de gördüğüm kadarıyla oldukça iyi. Filmin başrolünde ise Muhammed ve Salih Bekri var ve filmde de baba-oğul rolünü oynuyorlar. Pek çok festivale katılan film, 2017 yılında Golden Astor ödülüne layık görülmüş. 
Dili Arapça ve toplam süresi 96 dakika. Imdb puanı ise 7,4.



Filme gelecek olursak; Wajib Nasıra'da (Filistin) yaşayan Filistinli bir baba (Ebu Şadi) ile İtalya'da yaşayan mimar oğlunun (Şadi) davetiye dağıtma hadisesini anlatıyor. Oğlunu "gurbete" okumaya göndermiş ve onun vatanına döneceği günü bekleyen altmışlı yaşlarının ortalarında bir baba ve otuzlu yaşlarda, kendi düzenini kurmuş, dünyayı kendi gözüyle görmüş "modern" bir oğulun adetleri gereği kapı kapı dolaşarak davetiye dağıtmaları bir yandan NasıraFilistinliler'in (özelde Hristiyan Arapların) gündelik hayatlarına bir pencere açarken bir yandan da baba-oğulun karşılıklı beklentilerini, taleplerini, kırgınlık/kızgınlıklarını, hezeyanlarını, sorgulamalarını ve hesaplaşmalarını ince ince işliyor. Hikaye gürültüsüz, abartısız ve fakat heyecanlı akıyor. Bu bakımdan bence Türk izleyici için oldukça kıymetli. Çünkü Türkiye'de Filistin mücadelesi zaman zaman sesi yükselen, sonra sağır edici bir sessizliğe bürünen inişli çıkışlı bir çizgide ilerliyor. Sanatta ise Filistin'de olan biten her şey büyük puntolarla gerçeklerin anlatılması ve bu esnada bütüncül bir tablonun ve akıp giden hayatın gözden kaçırılmasından ibaret kalıyor genelde. Özellikle halk bazında olup bitenler, sessiz direnişler, orada yaşamaya ve direnmeye sivil olarak devam edenlerin hikayesi biraz gölgede kalıyor. Wajib işte bu gölgede kalan hikayelerden bir hikaye.

wajib, wajeb, düğün davetiyesi, iksv,
Babanın yurtdışında okuyan oğlunu çevresine anlatışı, oğlunun ilişkisine bakışı, kızına muamelesi, kendisini iki çocuğunu da ardında bırakarak terk eden karısına dair cümleleri, içten içe sürdürdüğü mücadeleleri, gittiği her evde ayrı ayrı kurduğu muhabbetler, diğer yanda Şadi'nin (oğlu) çok uzun yıllardır görmediği eşe-dosta, akrabalara yaklaşımı, babasının öğretmenlik hayatı boyunca verdiği tavizlere, onun yokluğunda çizdiği tabloya dair sorgulamaları, karşı çıkışları ve kabullenişleri, bir yandan birlikte yaşadığı kadının babasıyla kıyaslamaları, Avrupalı olmuş bir mimar gözüyle şehre ve vatanına bakışı ayrı birer tablo gibi ama bunların hepsi göze çarpan sahneler. Tam da bu yüzden bende bir Ortadoğu fotoğrafı izlenimi uyandırıyor. Diğer yandan arabada dinledikleri haberler, şarkılar, senaryonun ana ilerleyişi esnasında gerçekleşen bir-iki dakikalık olaylar/diyaloglar , hatta arabanın markası yönetmenin mesajının asıl taşıyıcılarıydı diye düşünüyorum. Filmi bu açıdan çok başarılı buldum. Ancak Ortadoğu fotoğrafı demem sizi yanıltmasın, filmi izlerseniz hemen hiçbir şeyin size yabancı gelmediğini fark edeceksiniz. (Burada ne kadar Ortadoğulu, ne kadar Avrupalı olduğumuza dair bir not düşülebilir belki.)

Wajib hemen her sahnesiyle beni kendine bağlayan bir filmdi ama bazı sahnelerin yeri ayrı elbette. En çok iz bırakanların içinden (spoiler olur endişesiyle hepsine yer veremiyorum ama) Ebu Şadi'nin oğlunun sevgilisinin babasıyla bir emrivaki üzerine yaptığı telefon konuşmasında bir çöplüğe bakarak şairane bir Filistin manzarası çizmesinin sebebi, vatan ve hayat algısı üzerine tartışmaları esnasında oğluna söylediği sözler, bir köpeğe çarptıktan sonraki kaçışı, kızını en çok kırıldığı anda merhametle teselli edişi, oğluna ve kendisine (klasik ve bilindik bir seçenek yerine) fiyakalı (aslında burada aklımdan geçen kelime fancy idi, tam karşıladı mı bilmiyorum) bir kahve alışı ve safiyane sunuş şekli unutamayacağım  sahneler.

wajib, wajeb, düğün davetiyesi, iksv,


Elbette filmde gözüme veya kulağıma takılan olumsuzluklar da vardı, ancak filmden aldığım tada gölge düşürmediğinden şimdilik yer vermeyi düşünmüyorum. Bir kısmı ise amatör bir izleyici olarak yapmaya kendimde hak bulmadıım teknik eleştiriler, bu bakımdan onlara da değinmeden geçmeyi tercih ediyorum. 

Filmin dilinin Arapça olduğundan bahsetmiştim. Uzun zamandır Arapça film izlemediğim için anlayamayacağımı düşünmüştüm ama dili oldukça sade ve anlaşılır buldum. Bunda Filistin olmasının etkisi büyük çünkü bizim gibi bu dili sonradan öğrenenler için daha anlaşılır bir lehçe. Arapça öğrenmeye çalışan ve bu süreçte izleyecek film arayanlar için iyi bir seçenek olduğunu düşünüyorum bu yüzden. Bununla birlikte çevirisinde (bilinçli olmadığını ve festivalde bu çeviriyle gösterilmediğini umduğum) tercihler ve hatalar var ki bunlara değinmeden geçemeyeceğim. Çünkü filmin mesajının anlaşılması ve aktarılmasında eksikliklere sebep olmuş. Sanıyorum bu hataların asıl sebebi altyazının Arapça'dan değil İngilizce'den çevrilmiş olması ancak bu sadece benim tahminim. Wajib'in ana karakterleri Filistinli olmakla birlikte Hristiyan ve filmde ziyaret edilen evlerin çoğu da onlar gibi Hristiyan. Ayrıca film noel zamanında geçiyor ve gerek diyaloglar gerek görüntüler aracılığıyla Hristiyan kültürüne ve ritüellerine dair birçok şeye değiniyor. Fakat bahsettiğim sahnelerde geçen diyaloglarda sıkça  (normalde Müslümanlara has olarak düşündüğümüz  ve hatta Türkiye'de neredeyse dindarlık alameti olarak görülen ) "elhamdülillah, Allah rahmet eylesin" gibi ifadeler kullanılıyor ki bu ana dili Arapça olan bu topluluk için oldukça normal. Çünkü dil ve kültürün böyle bir üst parantezi var. Ancak çevirmen bu tarz ifadeleri herhangi bir dini referansı olmayan "çok iyi, evet öyle, başın sağolsun" gibi -yer yer bir tercihin ötesinde yanlış çeviri olarak kabul edebileceğimiz- ifadelerle karşılamış. Bunlar bana kalırsa Arapça bilmeyen izleyici için filmin tadını etkileyecek dokunuşlar. Ayrıca bazı diyaloglar -özellikle telefon konuşmaları- daha genel çevrilmiş, bu da bazı detayların kaçmasına sebep olabilir. İnsaflı bir bakışla baktığımızda filmi keyif kaçıracak ölçüde bozmuyor belki ama bence eksik bırakıyor. 

Velhasıl, genel itibariyle keyifle izlediğim, detaylarını çok sevdiğim, gülmeyi de hüzünlenmeyi de tam dozunda yaşatan bir film oldu Wajib. İzleyecek olanlara iyi seyirler dilerim şimdiden.

1 yorum: