30 Ocak 2018 Salı

Anadolu İnsanı

Yazıya illa bir başlık atmak icap ettiği için bu başlığı tercih ettim fakat işin aslı ufak bir alıntı yapıp gideceğim.

Haldun Taner, Kemal Tahir'i anlatırken şöyle diyor:

Türk insanı, Osmanlı tipi onca, Batılı insandan çok farklı bir gelişimin, geleneksel oluşumun ürünü idi. "Biz Batı'nın eserlerinden etkilenip, Batı tipini arıyrouz kendimizde. Düştüğümüz en büyük yanlış budur." diyordu. "Biz Türk insanı tipini aramak zorundayız. Osmanlı insanının geleneğini sürdüren bir insan tipi... Bu tip, Anadolu insanıdır. Belki Türkleşmiş Anadolu insanı. Anadolu Osmanlısı.
Haldun Taner, Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil, YKY, s. 118-119.

Bu satırları geçen yıl bu zamanlar çekip galerime kaydetmişim. Bu gece hafıza boşaltırken rastladım ve sanki ufak bir ışık yandı zihnimde. Modern -ve fakat zorlama, asla doğal değil- kadın, insan ve bir önceki nesile acıma içinde yergi temalı öyküleri neden sevemediğimi, bir türlü kitapla bütünleşemediğimi anlattı bana bu satırlar. Eğer okuduğum şey insanın öyküsüyse ve bir şekilde içinde büyüdüğüm toplumda şu veya bu şekilde yer alan insandan bahsediyorasa onu bir yabancının gözüyle izler gibi bana anlatan öyküleri sevmiyorum. Zoraki bir anlatı olup çıkıyor gözümde. Belki bir yabancı gelip gözlemleyip böyle yazsa onu da kabullenip okurken bütünleşebilirim, ama kendi insanıma böyle bakmak ve o dururken, aslında toplumda neredeyse yok denecek kadar az bulunan ve özgünlükten uzak, bir hikayesi olmayan nevzuhur karakterler kurmak ters geliyor bana. Bu yüzden Melisa Kesmez'in Bazen bahar'ındaki bazı hikayeler ve Selim İleri'nin -ki kendisi hep severek okuduğum bir kalemdir- Cumartesi Yalnızlığı bu yüzden bir türlü sarmadı hatta yer yer rahatsız etti beni. Belki önemli değil ama kafamda bu şekilde (tip üzerinden) cevaplamadığım ama yerine de bir şey koyamadığım bir sorunun cevabını vermiş oldum bu gece. Kısa günün kârı mı diyorduk?

0 yorum:

Yorum Gönder